Canlılar enzim üretir mi ?

Defne

New member
Canlılar Enzim Üretir mi? Biyolojiden Toplumsal Cinsiyete Uzanan Bir Düşünme Alanı

Selam dostlar,

Bugün belki de ilk bakışta sadece biyolojiyle ilgiliymiş gibi görünen bir konuyu birlikte düşünelim istiyorum: “Canlılar enzim üretir mi?”

Evet, bilimsel olarak bu sorunun yanıtı “Evet, tüm canlılar enzim üretir.” Ama mesele bu kadar basit değil. Çünkü bu basit biyolojik gerçek, aslında yaşamın çeşitliliğini, dayanışmasını ve her canlının ekosistemdeki rolünü anlatıyor. Hatta biraz dikkatle bakarsak, enzimlerin toplumsal cinsiyet, eşitlik ve adalet gibi kavramlarla düşündürücü paralellikleri olduğunu fark ediyoruz.

O yüzden bu yazıda, hem bilimsel hem de toplumsal bir merakla bu konuyu birlikte irdeleyelim istiyorum.

---

Bilimsel Gerçek: Evet, Her Canlı Enzim Üretir

Enzimler, canlıların hücrelerinde gerçekleşen tüm kimyasal reaksiyonları hızlandıran biyolojik katalizörlerdir.

İster bir bakteri, ister bir bitki, ister bir insan olsun — yaşamın sürekliliği bu moleküllere bağlıdır.

Sindirimden solunuma, DNA kopyalanmasından kas hareketlerine kadar her şeyin merkezinde enzimler vardır.

Bir anlamda enzimler, canlılığın görünmeyen işçileri gibidir: Sessiz, özverili ve her yerde.

Ama kimse onlara doğrudan “kahraman” demez; çünkü onlar arka planda çalışır, görünmeden yaşatır.

İşte tam burada konunun toplumsal tarafına geçebiliriz. Çünkü bu görünmeyen emek, bize bazı insan gruplarının toplum içindeki görünmeyen katkılarını hatırlatıyor.

---

Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Enzimler: Görünmeyen Emeğin Biyolojik Yansıması

Toplumsal cinsiyet çalışmalarında sıkça kullanılan bir kavram vardır: “görünmeyen emek.”

Ev içi işler, duygusal destek, toplumsal dengeyi koruma çabaları — bunlar çoğunlukla kadınlar tarafından üstlenilen ama “doğal görev” gibi görüldüğü için görünmez kılınan katkılardır.

Enzimler de tam olarak bunu yapar: Onlar olmadan hiçbir canlı işlev göremez ama kimse onların farkında değildir.

Bu açıdan bakarsak, enzimlerin yaşam döngüsündeki rolü, kadın emeğinin biyolojik bir metaforu gibidir — hayatı sürdüren, ama sıklıkla takdir edilmeyen güç.

Kadın forumdaşlarımız belki bu benzetmeyi daha derin hissedecektir:

Toplumun işleyişinde de tıpkı hücrelerdeki gibi, bir şeylerin “yürümesi” için arka planda binlerce küçük katkı gerekir.

Ve bunlar fark edilmediğinde, sistem yavaş yavaş işlememeye başlar.

---

Erkeklerin Analitik Yaklaşımı: Mekanizma, Yapı ve Çözüm

Erkek forumdaşlar genellikle bu tür konulara mekanik ve sistematik bir gözle bakar — ki bu çok değerli bir bakış açısıdır.

Bir enzim nasıl çalışır? Hangi sıcaklıkta aktifleşir? Hangi koşullarda bozulur?

Bunlar analitik sorulardır ama toplumsal yapıya da uygulanabilir.

Örneğin, bir toplumda “enzimler” olarak düşünebileceğimiz dayanışma mekanizmaları bozulduğunda, sosyal reaksiyonlar da yavaşlar.

Yani tıpkı biyolojide olduğu gibi, toplumun da kendi “aktivasyon enerjisi” vardır — ve adalet, saygı, empati bu enerjiyi düşürerek sistemi işler kılar.

Buradan şu soruyu sorabiliriz:

Toplumda hangi kurumlar, hangi değerler “sosyal enzim” görevi görüyor?

Ve biz bireyler olarak, hangi koşullarda bu işlevi yerine getirebiliyoruz ya da kaybediyoruz?

---

Çeşitlilik: Enzimlerin Evrimsel Dayanıklılığı, Toplumun Zenginliği

Bilimsel olarak, her tür canlı kendi yaşam biçimine uygun farklı enzimler üretir.

Bir bakteri, insanın sindirim sistemindeki koşullarda yaşayamaz; ama kendi ortamında mükemmel işler çıkarır.

Bu, biyolojik çeşitliliğin gücüdür.

Aynı şekilde toplumsal çeşitlilik de bir zenginliktir.

Toplumda farklı kimlikler, cinsiyetler, kültürler ve düşünce biçimleri bir araya geldiğinde sistem daha dirençli hâle gelir.

Tıpkı farklı enzimlerin farklı reaksiyonları desteklemesi gibi, farklı insanlar da toplumun çeşitli alanlarında denge sağlar.

Bu bakış açısıyla, çeşitliliği bastırmak aslında biyolojik olarak bile anti-doğal bir davranıştır.

Doğa, tek tip sistemleri değil, esnek ve çok sesli sistemleri ayakta tutar.

---

Sosyal Adalet: Enzimler Gibi Adil Dağılım</color]

Bir hücrede enzimlerin hepsi aynı anda ve aynı miktarda çalışmaz.

Her biri kendi görevine göre bir yerde, belirli bir zaman diliminde aktif olur.

Bu, doğanın adalet mekanizmasıdır: İhtiyaca göre paylaşım.

Toplumda adalet de böyle işler.

Herkesin katkısı aynı görünmeyebilir, ama sistemin sürdürülebilirliği için hepsi gereklidir.

Bir grubun ya da bireyin “fazla” ya da “önemsiz” görülmesi, tıpkı hücrede bir enzimin baskılanması gibidir — süreç yavaşlar, hatta durur.

Bu noktada sosyal adaletin biyolojik bir benzetmesi ortaya çıkıyor:

Adalet = Hücresel Denge.

Bir toplumun yaşaması için enzimlerin adilce “çalışmasına” izin vermek gerekir.

---

Empati ve Bilim Arasında Köprü Kurmak

Bilim genellikle soğuk ve mesafeli bir alan olarak görülür.

Ama aslında biyoloji bize empatiyi öğretir. Çünkü her canlı, varoluşunu diğerleriyle paylaştığı ortak bir sistemin parçasıdır.

Bir enzimin başarısı bile, onun başka bir molekülle doğru anda karşılaşmasına bağlıdır — yani ilişkilere.

Bu da bize şunu hatırlatıyor:

Toplumsal ilişkilerde de birbirimizi anlamadan, tanımadan, birlikte çalışmadan hiçbir “reaksiyon” gerçekleşmez.

Bilim, doğa ve insan ilişkilerinde aynı ilke geçerlidir: Bağlantı kurmak.

---

Peki Biz Kendi Toplumumuzun Enzimleri Miyiz?

Bence sorulması gereken en güzel soru bu.

Hepimiz yaşadığımız çevrede bir şekilde reaksiyonları hızlandırıyor, dönüştürüyor ya da yavaşlatıyoruz.

Bazılarımız bilgiyle, bazılarımız duyguyla, bazılarımız eylemle katkı sağlıyor.

Ama asıl mesele şu:

Toplumda hangi koşullar altında “aktif” oluyoruz?

Ve hangi koşullar altında “inaktif” hâle geliyoruz?

Adalet, empati ve çeşitlilik arttığında biz de daha üretken, daha yaratıcı, daha huzurlu hâle gelmiyor muyuz?

---

Sonuç: Enzimler Gibi İşleyen Bir Toplum Mümkün

Canlılar enzim üretir; çünkü yaşamak, etkileşmek, dönüşmek demektir.

Aynı şekilde toplum da adalet, empati ve çeşitlilik “üretebildiği” sürece yaşar.

Bir enzim ne kadar küçük olursa olsun, bir hücreyi yaşatır.

Bir insanın çabası da ne kadar görünmez olursa olsun, bir toplumu onarabilir.

O hâlde soralım:

Biz kendi çevremizde hangi sosyal reaksiyonları hızlandırıyoruz?

Ve birbirimizin “enzimi” olmaya hazır mıyız?

---

Yaşamın biyokimyasında da, toplumun vicdanında da aynı ilke geçerli:

Birlikte işlersek, birlikte yaşarız.