Cahit Sıtkı Tarancı, zatülcenp hastalığına yakalanarak 13 Ekim 1956’da 46 yaşlarında Viyana’da vefat etti. Cenazesi Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi.
CAHİT SITKI TARANCI KİMDİR?
Tarancı, 4 Ekim 1910 senesinde Diyarbakır’da dünyaya geldi. İlk okulu Diyarbakır’da okuyan Tarancı, orta öğrenim için Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi’ne, peşinden Galatasaray Lisesi’ne devam etti.
FRANSIZ ŞAİRLERİN ESERLERİNİ OKUDU
Lise yıllarında şiir yazmaya süregelen Tarancı’nın ilk eserleri Galatasaray Lisesi’nin çıkardığı “Akademi” ile devrin meşhur “Servet-i Fünun” dergilerinde yayımlandı.
Tarancı, Fransızcayı ilerleterek, Stephane Mallarme, Charles Baudelaire ve Arthur Rimbaud benzer halde Fransız şairlerin eserlerini okumaya başladı. Cumhuriyet periyodunun mühim ozan ve yazarlarından Ziya Osman Saba ile 1928 senesinde tanışarak yakın dost oldu.
İLK KİTABI MÜLKİYE’DE
Cahit Sıtkı Tarancı, 1931’de girmiş olduğu Mülkiye Mektebi’nden ikinci senenin sonunda atılınca, eğitimine Yüksek Ticaret Okulu’nda devam etti yalnız memuriyet imtihanını kazanıp Sümerbank’ta çalışmaya başladıktan sonrasında bu okuldan da ayrıldı.
“Ömrümde Sükut” adlı ilk şiir kitabı derhal derhal Mülkiye Mektebi’nde iken piyasaya çıkan Tarancı, Karabük’e atanması üzerine Sümerbank’taki memuriyetten ayrıldı ve öykülerini yayımladığı Cumhuriyet gazetesinde çalışmalarını sürdürdü.
Aynı yıllarda Peyami Safa ile tanışan usta ozan, Cumhuriyet Gazetesi sahipleri Nadir Nadi ve Doğan Nadi’nin desteğiyle üniversite öğrenimini tamamlamak suretiyle Paris’e gitti. Paris Radyosu’nda Türkçe yayınlar spikerliği de icra eden Tarancı, 1938-1940 içinde Sciences Politiques’te yüksek lisans yapmış oldu. Paris’teki yaşamı esnasında Oktay Rifat ile tanıştı.
“OTUZ BEŞ YAŞ” ŞİİRİ İLE YARIŞMADA BİRİNCİ OLDU
Türk şiirinin klasikleri içinde yer edinen “Otuz Beş Yaş” şiirine imza atan Tarancı, 1946’da bu eseriyle Cumhuriyet Halk Partisi’nin düzenlemiş olduğu şiir yarışmasında birincilik elde etti ve yurt çapında tanınan bir ozan haline geldi.
Tarancı, 1951’de Cavidan Tınaz ile evliliğe ilk adımını attı. Evlendikten sonrasında yazdığı şiirlerini “Düşten Güzel” adlı kitapta bir araya getiren usta ozan, 1953’te geçirdiği bir kriz neticesinde nüzul oldu. Tarancı, yatağa bağlı ve yarı bilgili olarak İstanbul ve Ankara’da çeşitli hastanelerde tedavi görmüş oldu. Bir yıl kadar Diyarbakır’daki baba evinde bakıldı.
Tedavi için devlet tarafınca 1956’da Avrupa’ya götürülen ozan Tarancı, zatülcenp hastalığına yakalanarak 13 Ekim 1956’da Viyana’da vefat etti. Cenazesi Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi. Ailesinin Diyarbakır’daki evi 1973’te “Cahit Sıtkı Müze Evi” olarak da ziyarete açıldı.
“SONRASI” ADLI KİTAPTA TOPLANDI
Yaşamı süresince birçok esere imza atan Tarancı, 1933’te “Ömrümde Sükut”, 1946’da “Otuz Beş Yaş”, 1952’de “Düşten Güzel” adlı kitapları okuyucuyla buluşturdu.
Tarancı’nın vefatından sonrasında, kitaplarında yayınlanmayan şiirler, şiir çevirileri ve kendisi için yazılanlar “Sonrası” adlı kitapta toplanarak 1957’de yayımlandı. Arkadaşı Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektuplar da aynı yıl, “Ziya’ya Mektuplar” adlı kitapta toplandı. Tarancı’nın gazetelerde çıkan 22 öyküsü ise Selahattin Öner tarafınca 1976’da “Cahit Sıtıkı Tarancı’nın Hikayeciliği ve Hikayeleri” adlı eserde bir araya getirildi.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın yaşamı süresince kaleme almış olduğu şiirlerden bazıları şunlar:
“Abbas”, “Aşk Vakti”, “Batan Gemi”, “Ben Aşk Adamıyım”, “Bir Umut”, “Bir Kapı Açıp Gitsem”, “Bugün Hava Güzel”, “Can Yoldaşı”, “Çilingir Sonrası”, “Gidiyorum”, “Hatıralar”, “Hepimize Dair”, “İlk Aşklar”, “İki Ses”, “Gündüz”, “Hergünkü Ölüm” ve “Gün Eksilmesin Penceremden”
Cahit Sıtkı, Mart 1951’de Varlık’ta piyasaya çıkan söyleşisinde kendine özgü bu şiir anlayışının zaman içinde iyi mi geliştiğini şu şekilde anlatır;
“İlk yazılarımda şekil zayıflığı vardı; mısra titizliği, “tüm” kaygısı yoktu. Eskiden duymak yeterlidir sanırdım. Ne kadar aldanıyormuşum! Bereket versin, sonradan kendimi toparlayabildim: Ömrümde Sükût ile Otuz Beş Yaş’ı okuyanlar bu farkı görebilirler. Edebiyat anlayışı zaman içinde oluşur.”
Şairin aynı söyleşide maksimum kimleri okumuş olduğu, kimlerin tesirinde kalmış olduğu sorusuna verdiği yanıt ise şu şekilde;
“Villon’dan, Ronsard’dan başlayarak Superville’e, Pierre Emmanuel’e kadar tüm Fransız şairlerini okudum. Hepsinden de oldukça şeyler öğrenmişimdir.
Bu arada bilhassa Baudelaire ile Verlaine’e oldukça şey borçluyumdur; bu şairler insana kişiliğini bulduran türden, ağabey ve dost şairlerdir; insana fenalık değil iyilik ederler.Bizim şairler içinde da, dikkatli bir şiir okuyucusuna oldukça şeyler öğretecek olanları vardır.
Divan şairlerinden, halk şairlerimizden yararlandığım kadar, Yahya Kemal’den, Haşim’den ve daha yenilerden de yoluma ışık serpmiş olan şiirler hatırlıyorum.
İşini namuslu gören her ozan, kendisinden sonrasında geleceklere kesinlikle bir şeyler öğretir. Bunun için, genç şairlerin, kendilerinden ilkin gelmiş olanları dikkatle okumaları çıkarları gereğidir.”
“OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ”
Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiiri, Türk edebiyatının kült şiirleri içinde yer alır. Behçet Necatigil’in deyişiyle: “Şiirlerinde, hayata devam etmenin ve aşkın güzelliğini öven, ölümün üstünlüğünü vurgulayan, Türkçeyi tüm tatlılık ve ifade gücüyle şiire geçiren Cahit Sıtkı Tarancı, periyodunun maksimum okunan şairlerinden biri olmuş, hiçbir akıma bağlanmadan kendine özgü bir şiir geliştirmiştir.”
“Otuz Beş Yaş”
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante benzer halde ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden bu şekilde düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla iyi mi değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o coşku?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata birlikte başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı tek tek;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert bulunduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert bulunduğunu,
İnsan bu yaşa erişince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl birazcık daha benimsediğim.
Ne dönerek duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm her insanoğlunun başlangıcında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, iyi mi, kaç yaşlarında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.