Hiyeroglif Aydınlatan Bilgi Sitesi
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın kurucusu olduğu Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) programında konuştu. Kalın, vakıfla ilgili savlara cevap vererek, “Arkadaşlarımız son derece şeffaf, kanunlara, kurallara bağlı bir biçimde çalışmalarını yürütüyorlar, gençliğimize çok hoş hizmetler sunuyorlar. Bunlardan rahatsız olanlar gitsinler kendi sorunlarıyla uğraşsınlar. Arkadaşlarımızın yaptığı hoş çalışmaların farkındayız, devamını diliyoruz.” dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’nde Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Diplomasi Akademisi programı kapsamında Avrupa ülkelerinden gelen genç akademisyenlerle bir ortaya geldi.
Bugün Avrupa’da İslam dehşetinin yanı sıra İslam aksiliği, hatta İslam düşmanlığı tehlikesiyle karşı karşıya kalındığını lisana getiren Kalın, şöyle devam etti:
“Avrupa, İslam’la hengame ederek kendisine daha yeterli bir gelecek inşa edemez. İslam ve Batı toplumlarının birbirlerini daha güzel anlamaları, daha uygun dinlemeleri gerekiyor. İhtilaflar çatışma ögesi olmak zorunda değil. Farklılıklar elbette var lakin bunlar üzerinden global çatışmalar, asırlarca sürecek derin kültürel çatışmalar, kırılmalar yaşamak zorunda değiliz. İslam’ı ötekileştirerek Avrupa’nın kendini çoğulcu tanımlaması mümkün değil. Bu kendiyle çelişen bir tezdir. İslam’ın ve Müslümanların ötekileştirilmesi sürecinin artık sona erdirilmesi gerekiyor.”
“Fransa’da, İngiltere’de, İtalya’da, İspanya’da, Belçika’da tarihin bir kesimi, onun yürüyen bir aktörü olarak bu tarihi şekillendireceksiniz”
Kalın, Müslüman birey ve toplulukların da Batı toplumlarını daha yeterli anlaması gerektiğini belirterek, toplantı iştirakçisi gençlere şöyle seslendi:
“Genel geçer, homojen kararlar vermek yerine Batı toplumu ve kültürünün hayat usulünün, sanatının, siyasetinin, sporunun, ticaretinin nüanslarını, farklılıklarını, derinliklerini bilerek, farkında olarak onları anlamak, onlarla bir ortada yaşama kültürü ve ahlakı üzerinde anlaşarak yolumuza devam etmemiz gerekiyor. Tam da bu noktada sizler, çok kıymetli birer aktörsünüz. O hayatın birer kesimi olarak alanınız, mesleğiniz ne olursa olsun siz buralarda bir rol oynamaya devam edecek, Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de, İtalya’da, İspanya’da, Belçika’da tarihin bir kesimi, onun yürüyen bir aktörü olarak bu tarihi şekillendireceksiniz. Hem bu türlü bir fırsatınız hem de bu türlü bir sorumluluğunuz var.
Belirsizlik ve global eğilimlerin nereye yöneleceğinin bilinemediği bir periyotta bu, bize çok değerli fırsatlar da sunuyor. Çok değerli krizleri de beraberinde getirme potansiyeline sahip. Fakat biz daima ne diyoruz; ‘Her imtihan bir imkandır, her imkan bir imtihandır.’ Yani size sunulan her imtihan, her sınama, şayet başarılı olursanız sizin için bir imkandır. Size sunulan her imkan da şayet gerçek kullanırsanız sizin için bir imtihandır. O imtihanı geçebilirsiniz, o imtihanda kalabilirsiniz. Hasebiyle sizin fırsatları nasıl değerlendirdiğiniz kıymetli. Müslüman bireyler olarak, Türk insanları olarak Avrupa’da kendi hareketinin öznesi olmak, orada var olmak, kimliğinizi, tarihinizi, kültürünüzü taşıyarak varlığınızı tabir etmek büyük ehemmiyet arz ediyor.”
Müslümanlara karşı hasımlık hali ve düşmanlığın devam etmesinin öteki bir Holokostun, Müslümanlara karşı bir katliamın yaşanmasına yol açabileceğini kaydeden Kalın, “Dolayısıyla Avrupalıların önlemleri şimdiden alması gerekiyor. Çok kültürlülüğün test edildiği bir alan olarak Müslümanlara nasıl muamele edilmesi gerektiği konusu son derece kıymetli. Bir tarafta ‘bilim, akıl, aydınlanma, niyet, çok kültürlülük’ diyeceksiniz, lakin öbür tarafta da bir topluluğu yalnızca inancından, ömür usulünden veyahut etnik kökeninden ötürü şeytanileştirerek her türlü berbatlığa layık göreceksiniz. Bu çelişkiyi nasıl aşacak Avrupa?” dedi.
“Yerli ve ulusal olmak kendimizi dünyaya kapatmak demek değil”
Kalın, Türkiye’de çok değerli şeyler yapıldığını, tarihin seyrini değiştiren adımlar atıldığını, “Olmaz, olamaz, yapmazlar, yaptırmazlar, imkansız” denilen şeylerin yapılır hale geldiğini anlatırken, şunları söyledi:
“Bize ‘Yapamazsınız.’, ‘Kendi uçağınızı yapamazsınız.’, ‘Kendi savunma sanayi eserlerinizi yapamazsınız.’, ‘Kendi kentlerinizi kuramazsınız.’, ‘Kendi ekonominizi yönetemezsiniz.’ diye söylendi. ‘Yapamazsınız’ın altında 2 şey var. Bir tanesi, ‘Bunu yapacak aklınız, zekanız, imkanınız yok ki sizin.’ Daha derinde, daha ırkçı bir halde, ‘Sizin bu türlü bir kabiliyetiniz, kapasiteniz yok. Son 200 yıldır güzel olan her şey Batı’dan gelendir.’ algısı işleniyor. İkincisi ise ‘Yaptırmayız, müsaade vermeyiz.’ Nasıl müsaade vermeyiz? ‘Yaptırım uygularız, engelleriz, ismi konulmamış ambargolar uygularız.’ Hamdolsun Türkiye artık bu kabuğunu kırdı. Son 15-20 yılda ‘Yapamazsınız, yaptırmayız.’ dedikleri her şey teker teker bir kenara konuldu. Biz kendi otomobilimizi da yapıyoruz. Önümüzdeki yıl inşallah bu vakitlerde biz kendi elektrikli otomobilimizi kullanacağız. TOGG çıkacak, 13 ay kaldı, önümüzdeki yılın sonuna gerçek inşallah kendi otomobilimizi üretmiş olacağız. SİHA, TİHA teknolojilerini üretir hale geldik. Farklı alanlarda çok daha hoş şeyler üretmeye devam edeceğiz. Türkiye’nin bu özgüveni var. Kendi köklerinin farkında, ayaklarının bastığı toprağı bilen fakat dünyaya açık ufuk perspektifinden bakan bir ülke var. Yerli ve ulusal olmak kendimizi dünyaya kapatmak demek değil. Dünya vatandaşı olmak da kendi kimliğimizi, tarihimizi unutmak demek değil.”
Konuşmasının sonunda son devirde TÜGVA’ya yönelik taarruzları kınadığını belirten Kalın, “Arkadaşlarımız son derece şeffaf, kanunlara, kurallara bağlı bir formda çalışmalarını yürütüyorlar, gençliğimize çok hoş hizmetler sunuyorlar. Bunlardan rahatsız olanlar gitsinler kendi problemleriyle uğraşsınlar. Arkadaşlarımızın yaptığı hoş çalışmaların farkındayız, devamını diliyoruz.” dedi.
“Türkiye’nin insanlığa nasıl bir ders verdiğinin çok hoş bir örneği”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, gençlerin sorularını yanıtlarken, Türkiye’nin mültecilere yardım ve mültecilerin eğitimi konusunda kurumsal kapasitesi olduğuna işaret ederek, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Avrupa, mülteci sorununda sınıfta kaldı; Suriye mülteci sıkıntısında de Afganistan mülteci probleminde de öteki hususlarda da. Niçin bu türlü? Dünyanın en güçlü ülkelerinin toplandığı bir kıtada mülteciler konusunda bu kadar gayriinsani bir halin sergilenmesi neyin göstergesi? Derinlerde öbür bir düşünceyi, öbür bir sorunu işaret ediyor aslında. Bunu ayrıyeten konuşmak, tahlil etmek lazım. Dataları gerçek toplayıp yanlışsız tahliller yapıp onların önlerine koymak lazım. Lakin bunun ötesinde de bu türlü bir sorun var diye biz bir şey yapmayacak da değiliz. Türkiye olarak mülteciler konusunda Cumhurbaşkanımızın liderliğinde 4 milyona yakın Suriyeli mülteciye bu ülkede konut sahipliği yaptık, yapıyoruz. Bunu büsbütün insani ve vicdani telaşlarla yapıyoruz. Buradan siyasi, ekonomik bir getirimiz yok, tam bilakis götürü var. Cumhurbaşkanımızın önderliğinde bu siyaset izlenmeseydi, bugün Türkiye’de bulunan 4 milyona yakın Suriyeliden tahminen 10 binlercesi Suriye’de hayatını kaybetmişti, tahminen Akdeniz’de, Ege’de ölmüştü. Yalnızca bu bile Türkiye’nin bu hususta insanlığa nasıl bir ders verdiğinin çok hoş bir örneği.”